Ayağa kalkmak için o kadar çok çırpındım ki en sonunda kanamam başladı. Solumdaydı yara. Solumdan kopmuştu bir parçam. Ayaklarımı zorladım kalkmak için. Gözlerim açık bilincim yerindeydi. Biraz ötede gördüm. Yere çakılırken düşürmüş olmalıydım. Beni bekliyorlardı. Bir lokma yiyecek için beni bekliyorlardı.
Biraz nefes aldım ve yaramı unutmaya çalıştım. Sildim tamamen aklımdan. Hiçbir şey olmamıştı ve ben bebelerime yemeklerini götürüyordum. Bir an tökezledim ve ayaktayım. Derin bir nefes daha çektim. İyice içime, ta ciğerlerime tüm kanımda dolaştığını hissettim. İyi gelmişti bu. Sendeledim ama kalkabilmiştim. Düşenleri topladım.
Bir sağa bir sola olsun ayaktaydım ya gidiyordum ya bu da yeter. Az kaldı dedim içimden az kaldı çok az. Ufak adımlar atıyorum belki ama olsun gitmek istediğim yere varacağım. Bir taş parçasına yaslandım biraz dinlenmek için. Ama çok az fazla durmadım. Görüyordum işte. Kayalıkların kenarındaki ağacın dalındaydılar.
Ağzımda üç beş yemek tanesi yuvama varmıştım sonunda. Bebelerim ağızlarını havaya açmış sesleniyorlardı. Son gücümle sol kanadım yırtık uçtum dala. Her biri için ikişer tane getirmiştim. Minik minik koydum gagalarına. Öyle mutluydular ki, öyle güzellerdiler ki. Bu onları son görüşüm bile olsa her şeye değerdi. Kırılmıştı kanadım. Belki uçamayacaktım artık. Ama bir lokma daha koymuştum ya onlara o bana yeterdi.
Gagamda üç beş yemek tam havalandığımda vurdu beni kurşun. Birileri sevinç çığlıkları attı. Birileri alkışladı. Vurulmuştum ya onlar için güzel bir şey olmalıydı. Sonra koşan bir köpek. Ben yine de yetiştim yuvama. Kanadım kırık ama son lokmalarını verdim.