ALİ, içeri girdi ardından kapıyı kapattı. Bu teklifi düşünmeliydi. Çok ihtiyacı vardı bu paraya ama istediklerini yaparsa bütün hayatı değişecekti. Neyi ne kadar değiştirmek istiyordu bunu sordu kendine. Peki o yapmazsa kim yapacaktı? Karar vermek için sadece beşdakikası vardı. Derin bir nefes aldı. Odanın kapısını açtı,adımını attı, kapıyı aralık bıraktı. Her kimse; ondan sonra biri buraya karar vermek için girecekti nasıl olsa. Ona bir not bırakmıştı. Öbür odaya geçti ve yapmayacağını söyledi.
NEJAT, Kapı aralıktı, içeri girdi. Burada düşünebileceğini söylediler. Odalar falan ne gerek vardı ki? Beş dakikaya ihtiyacı yoktu zaten. Bunu yapacaktı.Onun için sıradan bir şeydi bu. Oturduğu ahşap sandalyeden kalktı. O sırada yere bir kağıt düştüğünü gördü. Önemsemedi önce. Bir iki adım attı. Tutamadı kendini, eğildi aldı kağıdı. İsmi yazıyordu kâğıdınüstünde. Her satırını dikkatlice okudu. Odanın kapısını kapadı. Üç dakikası daha vardı.
Top sahası köydeki meydanın tam ortasındaki kahvehanenin sağında kalıyordu. Toprak zemini, köy halkı çocuklar için ayırmış onlara alan bırakmışlardı. Tüm köyün büyüklerinin toplandığı mekanın yakınında olması, çocukların onların kontrolünde olmasını da sağlıyordu. Böylece çocukların özgürlüklerini ilan ettikleri alan aslında büyüklerin de kontrol merkezi oluyordu. Her ailenin önceliği okul sonrası oyundu. Bundan sebep ki çocuklar için okulların tatile girmesi top sahasının hakkını vererek tadını çıkarma zamanı oluyordu.
Haziran’ın son günleriydi. Okulların kapanmasına üç gün kalmış, çocuklarının gözleri parlamaya başlamıştı. Köylüler üç gün içinde top sahasının eksiklerini tamamlayacaktı. Birkaç gün sonra bu meydan çocuk cıvıltıları, neşesi ve heyecanıyla dolacaktı.
O büyük gün geldi çattı. Okullar kapanmış, çocukların hepsi tatilin tadını çıkarmaya hazır top sahasında buluştular. Takımlar ayrıldı, Kaleciler seçildi ve oyun başladı. Beş dakika geçmemişti ki Ali ile Nejat birbirlerine girdi. Gözleri masadaki okey tahtasında, kulakları çocuklarda olan büyükler hemen dikkat kesildiler.
Oyunu yarıda kesen çocuklar, birbirlerinden hiç ayrılmayan, sıkı dost olan Ali ile Nejat’ın bu nedensiz kavgasını izlemeye başladı. Araya girmeye çalışan bazı çocuklar tekme ve yumruk darbesiyle zarar görmeye başladığında büyükler de ayaklandı.
Teker teker masalarından kalkanlar top sahasına koştu. Hepsi kavgaya tutuştu. Çok geçmeden kim kime vuruyor, kim kimi koruyor toprak zeminde hepsi bir toz bulutuna karıştı. İşte o gün ikiye ayrıldı köy: Ali’yi tutanlar ile Nejat’ savunanlar.
Köyün en yaşlısı ıslık çaldı.
O anda herkes olduğu yerde durdu. Bir sonuca varmak güçtü artık. Havada dönen toz bulutu sakinlemiş, toza bulanan herkes üstünü başını silkelemeye başlamıştı. İki tarafı da dinlemek anlamak istiyordu dede ama ne zaman birine söz vermeye kalksa diğer taraf bulaşıveriyordu olaya. “Bu böyle olmaz. Herkes sussun, düşüneceğim,” dedi ve bir taşın üzerine oturdu dede.
Aradan ne kadar zaman geçti kimse anlamadı. Kimine günler gibi geldi, kimine dakikalar gibi.
Bir kural vardı bu köyde dedenin söylediğininüzerine kimse söz söyleyemezdi. Sabırla beklediler. Dede ayağa kalktığında içleri rahatladı çünkü bir çözüm bulmuş olmalıydı. İki grubun tam ortasına geçti dede. Elindeki asasını yere vurdu.
“Bu köyün birliği bozulmuştur artık bundan ötürü köyü ikiye ayırıyorum,” dedi.
Herkes fısıldaşmaya başlamış ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Sonra içlerinden biri cesaretini toplayıp elini kaldırdı.
“Saygıdeğer dedem ne demek istediğini anlamadık.!” “Hesap kitap yapmam lazım. Biraz daha bekleyeceksiniz. Yarın bu saatte size her şeyi açıklayacağım,” dedi dede ve yine aynı taşın üzerine oturdu. Beklemekten başka çare yoktu herkes olduğu yere çömeldi. Köyün çocukları, babaları ve anneleri tüm köy top sahasının ortasında oturmuş yarını beklemeye başladı.
Gün battı, gün doğdu ardından herkes akşamüzeri saat beşi bekledi. Kimse yemek yemedi, su bile içmedi. Arada fısıltılar oluyor ama dededen korkularına yükseltemiyorlardı seslerini. Tam zamanında dede oturduğu yerden ayağa kalktı ve elindeki asasıyla köyün tam ortasından bir çizgi çekmeye başladı.
“Bu andan itibaren bu köyü ikiye bölüyorum. Herkes seçtiği tarafta kalacak ve bir daha bu çizgiden öteye, diğer tarafa geçmeyecek,” dedi. Herkes şaşkın birinin evi öbür tarafta kalmış, birinin tarlası, birinin kardeşi ama kural bu kimse dedenin lafının üzerine laf söyleyemeyeceği için istemeye istemeye kabul etti. İlk başlarda zorlanan köylüler zaman içerisinde köyün tam ortasında görünmez bir duvara yasladılar kendilerini.
Her iki çocuğun ailesi, biri diğerinin ayarttığını, öbürü öbürünün ayarttığını söyleyip birbirlerini suçluyorlardı. Oysa kimse çocuklara, “Neden kavga ediyorsunuz?” demeyi düşünmemişti. Ali ile Nejat’ın birlikte geçirdikleri yedi yıl böylece sonlandı. Artık asla birlik olamayacaklardı. Köyün ortasındaki boş arazi; top sahası bile ikiye bölünmüştü. Ortada öyle bir duvar oluşmuştu ki inanılmaz büyük, kalın ve görünmezdi. Her iki tarafta birbirlerini görmüyorlardı. Duvara kadar gelenler olsa bile, hiç de farkına bile varmadan geri dönüyor yolunu değiştiriyordu. Sanki aralarında kilometrelerce mesafe varmışçasına iki köy ve iki çocuk olmuştu artık.
Çıkan bu arbedede kimsenin fark etmediği çok önemli bir şey daha vardı. Çocukları karıştırmışlardı. Biri diğerinin, öbürü berikinin çocuğunu almıştı bu duvarı örmeden önce. Her iki ailede bunu fark etmedi, sorgulamadı hatta belki önemsemedi bile.
Ali ile Nejet’ın hikayesi işte tam da buradabaşladı. Her ikisi de günün aynı saatinde, aynı yerde duvarın aynı yerinde buluşurlardı. İkisi de birbirini göremez ve birbirini duyamıyordu ama elleriyle birbirlerini arıyorlardı.
Her ikisi de her gün duvarın önüne gidip bir diğerinibekliyordu ama bir türlü karşılaşamıyorlardı. Bu karşılaşmamalar onları umutsuzluğa sürüklüyordu. Ali bu duvarı aşabiliyorsa Nejat da aşabilirdi diye de düşünmeden edemiyordu. Bütün bu hesaplamaları yaparak düzenli bir şekilde duvara gidip Nejat ile konuşuyor ve köyde olup biteni bıkıp usanmadan anlatıp duruyordu.
“Benimkiler hala benim kendi çocukları olmadığımı anlamadılar. Seninkiler ne yaptı merak ediyorum? Sen bir yolunu bulmuşsundur muhakkak ki. Ben ses çıkarmıyorum şimdilik. Fark etmek mi? Yok canım nerede beni göreceklerini sanmıyorum. Duvarı ne zaman aşarız bilemiyorum ama sanırım duvar delinene kadar böyle idare edeceğiz seninle. Gözlerinden öperim. Sevgiler Ali.”
Küçük aklıyla konuşuyor sonunda da mektup bırakır gibi bitirip ismini söyleyip ayrılıyordu duvarın yanından. Günler geceleri kovalaya dursun köy halkı her şeyealıştığı gibi bu duruma da alışmış hatta yaşandığını bile unutmuştu.
Ali, küçük yaşına rağmen kıyafetine çok özen gösterir, çorabı ile fanilasının aynı renkte olmasına dikkat ederdi. Özellikle yemek masasındaki düzen onun için neredeyse takıntı halindeydi. Birçok kez bunun yüzünden tek başına yemek yemeyi tercih ederdi. Beyazmasa örtüsünün üzerinde, düz tabağı, çorba tabağı, salata kasesi, bardağı, çatalı, bıçağı, kaşığı ve mutlaka bez peçetesiyle. Etrafındaki herkese yardım etmeyi severdi. Özellikle birilerine faydalı olmak onun için kendini iyi hissetmesinin sebebiydi. Fatma Teyze pazardan mı geliyor, Ali hemen orada biter torbaları kavrar evine kadar taşırdı. Hulusi Amca karşıdan karşıya mı geçecek hemen koluna girer, yardım ettiğini çaktırmadan biraz da sohbet ederek onu karşıya geçirirdi.
Duvara olan özlemi onu yiyip bitirmeden duvarı delebilmek için her yolu denemeye kararlıydı. Duvarın önünde Nejat ile yaptığı sessiz sohbetlerin gücü onu daha da bir dikleştirirdi hayata karşı. Öbür tarafta olmanın nasıl bir şey olduğunu hayal ediyor hatta bazen rüyalarında kabusa dönen hayatlar yaşıyor ve her seferinde her ne olursa olsun bu yatakta uyandığı için şükrediyordu. Duvarı delme isteği aslında Nejat’ı görmekten çok kaybettiği hayatının nasıl bir şey olduğunun merakıyla harlanıyordu yüreğinde. Sadece gökyüzüne baktığı zaman hiçbir şeyin değişmemiş olduğunu hissediyordu. Zaman zaman hava iyice karardıktan sonra boş arazideki top sahasına gidip yereuzanıp gökyüzünü seyrediyordu. Yıldızları gördüğünde biraz olsun içi rahatlıyordu. Duvarın ardında da aynı gökyüzü olmalıydı.
Ali’nin okul hayatı zamanının büyük bir kısmını almaya başlamıştı. Tam o sıralar tanıştı Zeynep ile. Kimya dersinde beraber aynı takımda oluyorlardı. Zeynep, yeşil gözlü, simsiyah saçlı, esmer tenli, ince uzun bir kızdı. Gözleri öylesine büyüktü ki bazen onun çizgi filmlerden geldiğini bile düşünüyordu Ali.
Köyde şifacılar çoktu, birçok otu karıştırıp birçok ilaç yapıyorlardı. Ali de bu işi yapmak istiyordu. Kimya derslerinden aldığı bilgi onu daha da iyi bir karıştırıcı yapıyordu. Mahalledeki şifacılara takılan ad buydu. ’Karıştırıcı’
Bazen Zeynep ile geçirdiği zamandan dolayısuçluluk duyduğu da olmuyor değildi. O burada olmasaydı Nejat burada olacaktı. Belki de Zeynep onunla olmak isteyecekti. Büyüdükçe aklında sorular çoğalmaya başlamıştı. Yaşı yol aldıkça sorumlulukları artmaya başlamış duvara daha az gider olmuştu. Kaçırdığı hayatını mı istiyordu yoksa yaşadığı çalıntı hayatı mı?
Bütün bunlar neredeyse tam yirmi beş yıl önceydi. Şu odanın içinde beş dakika da nasıl da aklı gitmişti oralara. İlk defa kim olduğunu kabul etmesi gerekiyordu. Bir tarafı beyaz, bir tarafı siyahtı. Hangi tarafının bu işe bulaştığını bilmiyordu ama sonuçta buradaydı. Her şey o kimya dersleri ile başlamıştı. Kendini ne kadar kandırsa da gerçekte kim olduğunu biliyordu. Kimya dersine giren aklı, top sahasında dersi kıran bedeniydi. Ama zekiliği konusunda kimsenin şüphesi yoktu. Bu kirli işlere bulaşmıştı bir kere. Şimdi bu odada Ali olsaydı bu işiyapmayacağım diyecekti. Ama Nejat zaten bu işin içindeydi düşünmesine bile gerek yoktu. Oysa o Ali Nejattı…
Odadan Ali olarak çıktı ve adamlara bu işi yapmayacağını söyledi. Nejat olarak da içeri tekrar girecekti. Ve o zaman işi kabul edecekti nasıl olsa. Yaşamak istediği hayat ile yaşayamadığı hayat arasında sıkışmıştı işte. Ali notu sandalyenin altına sıkıştırmıştı. Nejat’ı ancak böyle uyarabilir ve kurtarabilirdi. Eğer notu bulacak olursa hayatının geri kalanını birlikte yaşayacaklardı. Nejat’tan çaldığı hayatı böylelikle geri vermiş olacaktı.
Odadan çıktı az sonra tekrar girecekti kapıyı aralık bıraktı. İkinci girişi Nejat olarak olacaktı. Kapıdan bir adım attı ve notu bulmasını diledi.
Nejat notu elinde tutarken aslında kim olduğunu anlamanın verdiği şokla dehşete kapılmıştı. Çünkü biliyordu artık bir tarafı bir tarafını çalmıştı. Onun adı Ali Nejat’tı… Annesi ve babası ayrıldığında onu ikiye bölmüşler ve o yaşamak istediği hayatın içinde çalınmış bir hayatı da yaşamıştı. Kapıyı kapatıp tekrar sandalyeye oturdu. Buradan çıktığında kabul etse de etmese de aynı şeyi yaşayacaktı. Kader çarpışmıştı bir kere.